Category: Uncategorized

2020: Babamdan Sonraki İlk Yıl

Hepimiz her gün ölüme yaklaşıyoruz, galiba babam biraz daha hızlı.

Kendime ilk meydan okumam: Sosyal ağ uygulamalarına veda

2015’te yapmak istediklerimden biri de en büyük düşmanım olan ‘kendime’ meydan okumaktı. Bu ay başından beri yapmaya çalıştığım meydan okumayı nihayet yazıyorum.)

Öncelikle konuyu bilmeyenler için ‘kendine meydan okumanın tanımından bahsedelim. ‘Güçlü bir alışkanlığı belirli bir süre (1 hafta/1 ay) terketmek veya sürekli yapması zor olan bir aktiviteyi düzenli olarak yapmak.’ şeklinde tanımlanabilir, ben ise ‘tembelliğe ve zaman kaybına karşı bir direniş‘ olarak özetliyorum. Kısa veya uzun vadeli bir direniş. Bu yazdığım uzun vadeli.

Ne yapıyorum?

Sosyal ağların mobil uygulamalarına veda ediyorum. Facebook uygulamasını zaten kullanmıyordum. Instagram uygulamasını da bir yükleyip bir kaldırıyordum. Linkedin‘de kararsız kaldım ama onu da kaldırdım. Yine bir gün Twitter’a takılmışken, bu işe bir dur demek gerektiğine karar verdim ve en çok kullandığım Twitter uygulamasını da kaldırdım ve bunun bir meydan okuma olduğuna karar verdim.

Aslında Twitter’da az sayıda kişiyi takip etmeye çalışan ve bilgi bombardımanından kaçmaya çalışan biriyim. Son zamanlarda biraz fazla kişiyi takip edince (şu anda 354) bir çok kişiyi sessize aldım, herkesi sessize almayı bile düşündüm.

Çok önceleri kişisel paylaşımları ilgimi çekmeyen Serdar Kuzuloğlu’nun sadece blogunu takip etmek amacıyla @Mserdarkblog hesabını bile açmıştım. Twitter’ın ve Instagram’ın hayatımızdan ne kadar çaldığını gerçekten hayal bile edemeyiz. Sonuçta öğrendiğimiz de gereksiz tonlarca şey. Arada bazı iyi şeyler de çıkmıyor değil;

Amacın nedir kuzum?

Amacım mobile takılıp kalmaktan kendimi kurtarmak, ‘gereksiz taramaları kaçınmak’ ve o süre içinde daha faydalı bir şeyler yapmak. Pocket‘a attıklarımı okumak ve benim için esas olan e-posta, blog ve RSS üçlüsüne daha fazla vakit ayırmak istiyorum. Mobilden kopunca bilgisayarda da sosyal ağlara harcadığım vakti azaltacağımı umuyorum. Diğer blog yazılarına ilişkin fikrimi Twitter’da değil, o blogda yorum olarak paylaşmak istiyorum. (Bkz: Ne güzel yorumlardık eskiden.)

Her ne kadar çok etkisi altında kalmasam da, bildirim çılgınlığına (RIP Gigaom) da dur demiş oluyorum.

Tabii bir de bilgisayarı açmadığım her an hayata daha fazla vakit ayırmış oluyorum.

Ya bir şeye bakmak, ‘tweet’ atmak istersen? Ya bir şey kaçırırsan?

Bir elim Twitter’a uzanabilsin diye Hootsuite‘yi indirmiştim ama onu da kaldırdım. Buffer ile sosyal ağlara arada bir ileti göndermeyi sürdürüyorum.

FOMO‘dan muzdarip değillim artık.  Çok lazım olursa mobil tarayıcımdan (Firefox) girebilirim ama önemli bir şeyi kaçıracağımı sanmıyorum. Gerekirse Instagram’ı yükleyip kaldırabilirim ama elinizin altında bir uygulama olmayınca ilk anda paylaşmayı düşündüğünüz şeylerin aslında gereksiz olacağını anlıyorsunuz. Twitter için de bu böyle. Askerdeyken dünyanın bensiz de döndüğünü ve kaçırdıklarımın çok önemli olmadığını pekala gördüm.

Sosyal medya orucu yapmıyorum. Bir hafta bırakıp yine gelmek, spora bir hafta gidip bırakmak gibi bir şey. Bu yaptığımın işe yarayıp yaramadığını okumaya ve yazmaya ayırdığım sürenin değişimiyle ölçeceğim.

Buraya kadar okuduysanız, saygılarımı sunuyorum.

*Ahmet Alpat’ın meydan okumalarına bakınca görmüştüm, Matt Cutts’ın ‘30 days challanges‘ listesi almış yürümüş. Önümüzdeki dönemde faydalanmaya çalışacağım.

Ne yani, Dünyayı Bilim İnsanları mı Yönetecek?

“Sözgelimi 80 milyonluk Rusya’da kaç tane ciddi bilgin vardır sizce? Bilimsel gevezelikler yapan belki binlerle ifade edilebilir fakat gerçek bilimsel bilgi sahipleri olsa olsa birkaç yüz kişiden İbarettir. Yani şuna benzer bir durum çıkıyor ortaya: Eğer bilim hayatın yasalarını belirliyorsa, o vakit insanlığın büyük çoğunluğu, milyonlarcası birkaç yüz bilginin idaresine tabi olacaktır.

Pazartesi Sendromunu Yok Edecek Tavsiyeler

2015 yılı hedeflerimde verdiğim sözümü tuttum ve belki birileri uygular diye yayınlamak için sabahı beklemedim. Bu yazıyı geceden okuduysanız, sabahleyin yorumlarınızı bekliyorum.

Uykuya olan tutkumla uyuma isteğim arasında inanılmaz bir dengesizlik var. Annem bu halimi ‘gece yatmaz, gündüz kalkmaz‘ şeklinde özetliyor. Lakin durum değişiyor.

Robot Bebekler

Daha dün arkadaşımla konuşurken konu evlilik ve robotlara(!) geldi. Robotlarla evliliğin 2050 senesinde yasal olacağını okuduğum bir öngörüyü hatırlatınca, bir robotla evlenebileceğimi söyledim.

Milyar Dolarlar vs Anne Olmak

Hemen hemen hepimiz annemizden “Sigortalı/garantili bir iş bul oğlum.” tavsiyesini duymuşuzdur. Ülke şartlarını düşünürsek bu pek anlaşılmaz değil aslında. Lakin bizim yerimize Twitter’ın kurucularından Biz Stone’u koyunca iş biraz değişiyor.

Kuş Kafesi ve Fuhuş Sektörü

Kuş kafesi ile fuhuş sektörünün ne alakası var demeyin. 7 düvelde yasak ama Türkiye gibi bir ülkede yasal olan kadın ticareti, Kuş Kafesi adlı tiyatro oyununda sahneleniyor.

Eleştirel Düşünceye Bakışım

Bence daha iyi bir şeyler yapabilmenin sırrı eleştirel düşüncede yatıyor. Ancak eleştirel düşünce olgunluğuna pek sahip olduğumuzu düşünmüyorum.

Çoğunlukla bilmediğimiz konularda ahkam kesiyor, atıp tutuyor, zamanımızı boşa tüketiyoruz. Eleştirmiyoruz, bir başkasını kötülüyor ve kendi benliğimizi yükseltmek istiyoruz.

Daha iyi olmak yerine, muhalefet saflarına sıkı sıkıya sarılıyoruz.

Eleştirel düşünce kabiliyeti, tecrübe, bilgi ve en önemlisi saygı gerektiyor. Bir işi eleştirecek kişinin o işe biraz kafa yormuş olması, daha ziyade yapıcı olması gerekiyor. Kısaca, beni eleştirecek kişinin benim işimden anlaması gerekiyor.

Cemil Meriç‘in bir sözü de tam bu noktaya parmak basıyor;

Shakspeare’i eleştirmek için en az bir Tolstoy olmalı insan.

ve Ranga Guru işimizi kuru eleştirilerden korumanın sırrını veriyor;

İnsanlara fırsat verirseniz, ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşacağınızı görürsünüz. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip sizin resminizi karalar.

Emeğinizin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsınız. Onlara göre sizin emeğinizin hiç bir değeri yoktur.

Sakın emeğinizi bilmeyenlere sunmayın ve asla bilmeyenle tartışmayın.

Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkamaz, cesaret edemez. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Onlardan hatanızı düzeltmelerini, yapıcı olmalarını isteyin.

Mesleğinizde usta olmanız yetmez, bilge de olmalısınız..

O nedenle herkesin eleştirisini dikkate almıyorum, tüm dikkatimi iyi eleştirilere veriyorum. Herkese de bunu tavsiye ediyorum.

Notumu düşüyor ve yorumlarınızı bekliyorum..

Güncelleme (12.11.05):

Musa Ünalan bu konuya temas eden güzel bir alıntı paylaştı.

Eleştiri zihnimizin anlama çabası olarak değer kazanır. Yoksa negatif bir tutuma dönüşür ki başkasını değersizleştirmeye yönelirken, tenkitte bulunan özne farkında olmadan kendi değersizliğini ifade etmiş olur.

Anlama kabiliyetinden yoksun, sıradanlaşmış ve irfandan yoksun değerlendirmeler iyiye ve doğruya dair bir ölçü ortaya koymazlar. Yaşam tarzlarının daha iyi veya üstün olduğunu sanan ve deformasyona uğramış dünya görüşleriyle haklı ve dolayısıyla bilge olduğunu düşnenleri gerçek eleştiri kültürü ile tanıştırmak hayırlı bir uğraş olacaktır. (kaynak)

Ortadoğu’da Son Durum

BBC, Ortadoğu’da kaynayan kazanın son durumunu detaylı ve güzel bir şekilde hazırlamış. Yanıbaşımızda neler olduğunu bilmek adına not düşmek istedim.

Buyrun; http://bbc.in/ortadogu