Category: Kişisel

Sinemia: Sinemaya Gitmenin En Cazip Şekli

Arka Kapak Ocak Sayısı & Okur Anketi

Alışkanlık Geliştirme Tekniğim Nasıl İşe Yaradı?

Zinciri Kırma 2017

İlk kez 2015’te başladığım ama 2016’da pas geçtiğim ‘yeni yıl hedefleri’ konusuna bu sene biraz geç de olsa geri dönüyorum. Sevgili Barış Özcan, yeni Zinciri Kırma videosunda paylaştığı posteri hediye edince bu konudaki iştahım daha da kabardı ve ZK Posteri’ne 1 değil 2 hedef ayırdım.

Gel gelelim bu yazıda hedefler yok. Sadece konuya hızlı bir girizgah yapmak istedim. Hedefler yeni bir yazının konusu olacak…

Eğer hala Barış abinin videosunu izlemediyseniz mutlaka izleyin ve siz de yeni yılda kendinize güzel bir hedef koyun. Hedefinizi takip etmek için Zinciri Kırma Takvimi’ni ücretsiz indirebilir (pdf) veya soo.cool adresinden poster satın alarak işe biraz daha motivasyon katabilirsiniz. İyi seneler.

2016 Pocket Okuma-ma İstatistiklerim

Bilenler bilir, internette kaydettiğiniz makaleleri arşivleyip istediğiniz zaman okumanızı sağlayan Pocket diye bir uygulama/servis var. Ben de bu servisi uzun süredir kullanıyorum. Sağolsunlar geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yıllık performansımızı rakamlara dökmüşler.

Sonuçlara geçmeden önce Pocket’tan vazgeçemediğimi, halen ücretli abonesi olduğumu ama dönüp bir şeyleri okuma konusunda kötü olduğumu söylemem lazım. Zaten görenler olmuştur, Twitter’da dönem dönem serzenişte bulunuyorum (hepimizin adına).

Gelelim sadede. Aşağıda geçen yılla karşılaştırmalı olarak Pocket 2016 okuma-ma istatistiklerimi bulabilirsiniz. Eğer sizinkini paylaşırsanız* benim de kıyas yapma şansım olur.

  • En çok okuyan yüzde 5‘lik dilimdeyim. Geçen yıl da aynıydı.
  • 2016’da 588.394 kelime okumuşum. Pocket, 13 kitaba denk diyor ki sayfa başına 250 kelimeden hesaplarsak 2353 sayfa ediyor. 2015’te 750 binden fazla kelime okumuştum (16 kitaba denk). Bu arada Pocket dinlediklerimizi de okumaya sayıyor mu emin değilim.
  • Kendi çevremde okunan ortalama kelime sayısı 616 bin. Geçen sene 639 binmiş. Bu sene kendi çevremde bir sıra atlayarak 4. sıraya yükselmişim. Dilerseniz Pocket’da paylaşımlarımı takip edebilirsiniz; getpocket.com/@firatdemirel
  • Geçen sene en çok okuduğum konular: Teknoloji, İş Dünyası, Etkinlikler, Girişimler, Verimlilik iken bu sene liste Teknoloji, Etkinlikler, İş Dünyası, Girişimler ve Bilim olarak değişmiş.
  • Pocket bu sene benzer profil önerisinde bulunmamış maalesef.
  • Kaydettiğim en popüler 5 makaleyi yazmaya gerek yok. Dilerseniz 2016’nın en popüler içeriklerini şu sayfada görebilirsiniz.

Önemli Hatırlatma: Kaçıranlar için Instapaper’ın artık tamamen ücretsiz olduğunu da paylaşayım. Şu anda Pocket içeriklerini aynı şekilde Instapaper’a yönlendiriyorum. Instapaper’ın Pocket’tan farklı olarak hızlı okuma diye güzel bir özelliği var.

*Pocket okuma istatistiklerimi nasıl görürüm?

Kendi istatistiklerinizi görmek için hesabınıza girip getpocket.com/stats/2016 sayfasını açmanız yeterli.

Mescid-i Aksa Minber Kıssası – Selahaddin-i Eyyubi

“Bir zamanlar Bağdat’ta ünlü bir marangoz varmış. Ömrünün ahir zamanında çok güzel bir minber oymuş. Ama çok güzel. Sedef kakmalı, ceviz ağacından. Alımlı mı alımlı. Her gören onun güzelliğiyle büyüleniyormuş. Güzel minberin nâmı almış yürümüş. Öyle ki Bağdat’a her gelen, marangoza gidip ‘Şu minberi bize sat, falanca camiye götürelim’ diyormuş. Onun cevabı hep aynı, “Bu minber Mescid-i Aksa’da duracak”.

Ahali şaşırıyor tabii, “İyi de Kudüs Haçlı işgali altında”.

Marangoz yüksünmeden hep aynı cevabı veriyormuş;

Benim elimden gelen bu. Ben zanaatkârım. Minber yontarım. Bir babayiğit de çıksın, Kudüs’ü geri alsın, bu minberi de yerine oturtsun.”

Derken bu minber hikayesinin konuşulmadığı hiçbir şehir kalmamış. Herkes minberin güzelliğini bire beş katarak birbirine anlatırken, aynı hikayeyi 7–8 yaşlarında bir çocuk da işitmiş. Ama o, eserin güzelliğinden ziyade, müessirin vasiyetine kulak vermiş.

Aradan 40 yıl geçmiş ve o minberi durması gereken yere, Mescid-i Aksa’ya yerleştirmiş. Diller onu Selahaddin-i Eyyubi diye anmış…”

Bu kıssa gerçek midir değil mi ayrı tartışma konusu ama bir TV dizisinde anlatılmış en güzel kıssalardan biri olabilir. İzledikten sonra başkalarına da anlattığım için yazıya döküp paylaşmak istedim. Çünkü çoğu zaman bir şeyin güzelliğine veya çirkinliğine takılıyor, kendimizi övgüye veya yergiye kaptırıyoruz. Daha da kötüsü ‘Şunu yapsam ne olacak’ diye hayıflanıp üretmekten vazgeçiyoruz. Oysa ki bu kıssa bir kaç şeyi çok güzel anlatıyor;

1. Yaptığın işi en iyi şekilde yapmaya bakalım. Elbet kıymet veren biri çıkacaktır. İyilik yap denize at misali, balık bilmese de Hâlık bilir. Yeter ki sabredecek gücümüz olsun.

2. İşini iyi yapıyorsan büyük bir hedef koymaktan çekinme. Başkalarının sözleri veya teklifleri seni büyük amacından saptırmasın. Bkz: Mark Zuckerberg’in ilk zamanlar satış tekliflerini reddetmesi.

Big Data @ Work – Kitap İncelemesi

(Açıklama: Bu yazı ilk olarak Arka Kapak dergisinin Nisan sayısında yayınlanmıştır. Buradaki sürüm Arka Kapak’ta yayınlanan yazıdan küçük farklılıklar içermektedir.)

big-data-work-kitap

Amerika’nın en sevdiği turta hangisidir? The Economist’in deneyimli Veri Editörü Kenneth Cukier bu soruyla başlamıştı büyük veriyi anlattığı TED konuşmasına. Elmalı turtayı başarılı bir şekilde büyük veriye bağlarken, konuşmasının sonunda verdiği mesaj netti; iyisiyle kötüsüyle büyük veri denizine dalmanız gerekiyor.

Aslında teknoloji dünyasının büyük veri kavramına yıllar önce göz kırptığını söylemek yanlış olmaz. 2000’lerin başında durağan verileri geleneksel analitik araçlarıyla masaya yatıran Silikon Vadisi, artık ‘hızlı, akıcı ve karmaşık’ veri akışını tanımlamak için kullanıyor büyük veri terimini.

Uluslararası Analitik Enstitüsü’nün kurucularından olan ve enstitünün araştırma direktörlüğünü yapan Thomas H. Davenport, analitik konusuna kafayı takan ve bir çok kitap yazan bir isim. Büyük veri konusuna giriş yapacaklar için de fikirlerini Big Data @ Work adlı kitapta okuyucularıyla paylaşıyor.

Büyük Veri Nedir?

Davenport, ‘büyük veri’ tamlamasında birinci kelimeye odaklananların yanlış yaptığını söylüyor ve ekliyor;

“Büyük veri terimi teknik olarak 100 terabayt ile 1 petabayt arasındaki yelpazeyi kapsar ama sizin için verilerin miktarı değil, onu nasıl analiz ettiğiniz önemlidir.”

Tecrübeli profesör, büyük veri konusunda derin analizler sunmak yerine, sorunu ve çözümü tespit etmenize yarayacak harekete geçirici tavsiyelerde bulunuyor. Örneğin Davenport’a göre bazı sektörlerin önceliği olsa da büyük veri analizi tüm sektörlerin dikkate alması şart.

“Büyük verinin işinizle hangi alanlarda örtüştüğünü düşünün ve hedefinizi belirleyin.”

diyor Davenport. Yeni teklifler mi geliştirmek niyetindesiniz, yoksa daha iyi ürünler mi? Maliyet tasarrufu mu sağlamak istiyorsunuz, yoksa zaman tasarrufu mu? Peki ya kazanacağınız ekstra zamanı nasıl kullanacaksınız?

V (3 + 2)

Bu soruları yanıtladıktan sonra sıra geleneksel analitik anlayışının aksine, dışardaki veriye odaklanmaya geliyor. Zira dışardaki hızlı ve yoğun veri akışı, içerdeki sınırlı ve sabit veri kümesinden daha büyük bir potansiyel taşıyor. Yöneticilerin de Üç V (volume: hacim, variety: çeşitlilik, velocity: hız) odaklı düşünmesi ve mümkünse bunlara iki V daha (veracity: doğruluk, value: değer) eklemesi gerekiyor.

Davenport’un bu kitapta işin teknoloji tarafına girdiği pek söylenemez. Sadece Hadoop, MapReduce gibi altyapılarla Python, Pig, Hive gibi bu dikeyde işe yarar betik dillere değinerek işin teknik jargonuna aşinalık kazandırıyor ama ısrarla altı çizilen bir başka detay var. Davenport, Google’ın rahle-i tedrisinden geçmişçesine, yetenekli insan kaynağına (veri bilimcisinden bahsediyor) vurgu yapıyor. Güvenilir (bu nokta önemli) ve yetenekli veri bilimcisi bulmanın kolay olmadığını, hatta şirketlerin kendi içinde bu konuya eğilmesi gerektiğini de öneriyor.

Sözün özü; ister ‘Her şey bir bilgi parçasıdır’ sözünden hareketle, ister ‘In God we trust, everyone else bring data’ sözünün ışığında düşünün; büyük veriye kayıtsız kalmak (toplayıp analiz etmemek) zamanla yok olmayı beklemekle aynı anlama geliyor.

Şener Şen’i Görme İhtimali 

Şener Şen’in çok güzel bir adam olduğuna dair şu hatırayı okuduktan sonra kendi hatıramlarım aklıma geldi. Aslında benimkiler Şener Şen’siz Şener Şen hatıraları ama yine paylaşmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Şener Şen’in komedi filmlerini sevmeyelerin sayısı çok azdır. Yavuz Turgul’un yönettiği Eşkıya, Kabadayı, Gönül Yarası gibi filmler ise Şener Şen’e ikinci baharını yaşatmış ve dertli gönüllere adını iyice kazımıştır. Sanırım abimin de etkisiyle yeşeren bendeki Şener Şen sevgisiy de ilk kez üniversiteye hazırlanırken dışa vurdu. Otomatik okunan optik formlara herkes farklı isimler işaretlerken benim kodladığım isimdi Şener Şen. Deneme sonuçları açıklanınca gidip listedeki Şener Şen’in kaç puan aldığına bakıyordum.

Sonra bir gün Şener Şen’i filmlerde izlediğimiz şehre, İstanbul’a geldim. Eşkıya ile artan sevgim beni Şener Şen’in peşine düşürmedi ama onunla yan yana oturdum, hem de belediye otobüsünde. Yani onun gibi bir şey oldu.

Sanırım 2007-2008 yıllarıydı. Bir akşam üstü üniversiteye, Avcılar’a dönüyorum. Ben ayaktayken, oturan kısa kır saçlı bir adam dikkatimi çekti ve aklımda bir tartışmadır başladı.

— Şener Şen değil mi o?
+ Yok canım, koskoca Şener Şen’in belediye otobüsünde ne işi var. Hem de bu saatte. Hem de Avcılar’a giden otobüste. Öğle vakti Nişantaşı’na giden otobüs olsa hadi neyse.
— Tamam da Şener Şen bu. Samimi, halka yakın adam. O binmeyecek de kim binecek. Ama emin olmam lazım. Ne yapsam acaba?
+ Yanına otur.
— Eee?
+ Sesini duyarsan tanırsın.
— Ne diyeceğim peki? Pardon siz Şener Şen misiniz? diyemem heralde.
+ Yok, saati sorarsın. İlla ki bir şey söyler. Ama önce şu kol saatini gizle.
— Peki…
(Biraz bekleyip cesaretimi topladım.)
+ Afedersiniz, saat kaç acaba?
— Dokuz buçuk.
… (sessizlik)

Adamın ağzından laf almayı başardım ama yanıt hem çok kısa olmuş hem de bana aradığım ses tonunu vermemişti. Halbuki aynen Şener Şen’in Eşkıya filmindeki haline benziyordu. Biraz sonra Şener Şen’i görme hayalimi de otobüste bırakıp indim. Ama kim bilir, belki bir gün benim de Şener Şen ile veya Şevket Altuğ ile tanışma hayalim gerçek olur. Neden olmasın?

Bonus: Yüreğinize dokunacak Şener Şen replikleriVikipedi

https://www.youtube.com/watch?v=F5o4Acux-hM

Hangi Platform Daha Çok Okunuyor?

Geçen hafta yazdığım ‘PayPal Mafyası ve Max Levchin’in Hikayesi’ başlıklı yazımı bir ilke imza atarak 4 farklı platformda (WordPress, Medium, LinkedIn Pulse, Facebook Notes) yayınladım. Bugün de tüm platformlardaki tıklanma, okunma ve paylaşım sayılarını kıyaslayarak aynı yazının farklı platformda etkileşimine baktım. İşte sonuçlar;

Firat Demirel

Peki bu tablo ne ifade ediyor? Hemen yazayım;

  1. Medium açık ara en çok okunan platform. Bunu daha önceki paylaşımlarından da gördüm. Hem takipçilere direkt bildirim gitmesi hem de iç etkileşim oldukça iyi. Üstelik Medium’da okunma oranını görmek mümkün. Mesela bu yazının okunma oranı yüzde 72, yani 426 kişi tıklamış ve 308 kişi okumuş. 24 kişi yazıyı beğenip tavsiye etmiş. Sanırım 7 kişi de bu yazıdan sonra Medium profilimi takip etmeye başladı.Okuyucuların satırların altını çizebilmesi de ayrı bir güzellik. Tabloya eklemedim ama Medium’da 1 tane de yorum geldi. Yazı bazında trafik kaynaklarını görebilmek güzel, Google’dan 6 kişi gelmiş mesela. Medium Türkçe gibi bir yayına katılmak büyük avantaj, 182 kişi oradan gelmiş. Medium’da haftanın yazıları arasına girersem bu rakamlar daha da artacak.
  2. WordPress canımın içi. Ama Medium kadar prim yapmıyor. Diğer sosyal ağlarda ilk olarak blogumun bağlantısını paylaşmama rağmen okunma sayısı 188’de kaldı. Paylaşım düğmelerinde 7 Facebook, 9 Linkedin paylaşımı gösteriyor ama bu kadar paylaşıma bu kadar tık almak da pek hayra alamet değil.Wordpress’te okunma oranını bilmiyorum.Wordpress beğenme butonunu kaldırdığım için onu ölçemiyorum ama zaten kimse kullanmıyordu. Kendi kendi yazılarımı beğenerek şimdiye kadar toplam 20 beğeni alabildim. 🙂 Yorum hiç yok. WordPress’in belki de en büyük avantajı uzun vadede arama motorundan trafik getirmesi. WordPress’te sanırım 14 kadar e-posta abonem var ama onlar yazıyı okudu mu okumadı mı bilinmez.
  3. LinkedIn bi değişik. Takip edenlere bildirim gönderiyor ama bağlantı sayım Medium’un iki katından fazla olmasına rağmen okunma sayısı 99’da kaldı. 11 kişinin beğenmesi güzel bir oran. İki paylaşım da idare eder. Ama LinkedIn’in diğerlerinde olmayan avantajı var; yazıyı okuyan kişiler hakkında detaylı sektörel bilgi veriyor. LinkedIn’de trafik kaynağını gösteriyor.
  4. Facebook tabir-i caizse leş. Sadece 5 kişi okumuş. Herkes mi blogumdaki yazıya tıkladı? Tabi ki hayır. Fıt fıt resimleri geçmek varken, kim durup da yazımı okuyacak? Üstelik yazımı sadece kendim paylaştım ve kendim beğendim. Kendimi köyde sadece 1 oy alan evli ve çocuklu muhtar gibi hissediyorum. Gelgelelim Facebook Notes şeklini Medium’a benzetiyor. Sessiz bir hareketlenme var o tarafta. Ama 5 yıl önce yazdığımı tekrarlamak isterim; Facebook interneti yutan bir kara deliktir.

Bundan sonra Medium’a geçiş yapacak mısın?* diye sorarsanız, ‘henüz değil’ derim. WordPress’te yazıp Medium ile yayılmayı düşünüyorum. Yazı otomatik olarak Medium’da yayınlanıyor. Linkedin’e eklemeyeceğim muhtemelen. Facebook avucunu yalasın. Sahi bi Google+ vardı, o n’oldu?

WordPress mi Medium mu?

Fight Club’ın Öngördüğü Gelecek Yanıbaşımızda

Hangi söz mü?

“When deep space exploration ramps up, it’ll be the corporations that name everything, the IBM Stellar Sphere, the Microsoft Galaxy, Planet Starbucks.” ― Chuck Palahniuk

Derin uzay araştırmaları hızlanarak arttığında her şeyin adını şirketler koyacak. IBM Yıldız Çekirdeği, Microsoft Galaksisi, Starbucks Gezegeni. ― Chuck Palahniuk

İleri uzay araştırmalarının oldukça hızlandığı malum ve aşağıdaki isimleri gördükçe Fight Club (Dövüş Kulübü) filmindeki bu (üstteki) replik aklıma geliyor. Örnekleri çoğaltarak vaktinizi almak istemem ama McDonalds Gezegeni’ni görmemize de çok fazla kalmadığını buraya not düşmek isterim.

Stadyumlar

Beşiktaş Vodafone Arena
Çaykur Didi Stadyumu
Galatarasay Türk Telekom Arena

Lig isimleri

PTT 1. Lig
Spor Toto Süper Lig
Aroma Erkekler Voleybol Ligi
Spor Toto Basketbol Ligi

Basketbol;

Muratbey Uşak Sportif
Trabzonspor Med.Park
Royal Halı G.Antep
Akın Çorap Yeşilgiresun

Futbol (Süper Lig + 1. Lig);

Torku Konyaspor
Medipol Başakşehir
Çaykur Rizespor
Medicana Sivasspor
Multigroup Alanyaspor
Vartaş Elazığspor
Alima Yeni Malatyaspor

Voleybol;

Fenerbahçe Grundig
Eczacıbaşı Vitra
Galatarasay HDI Sigorta