Bağlamsal Düşünme

Genelde karşımdakine derdimi anlamadığımı farkediyorum. Sorunu kendimde aradığımda ise karşıma 2 şey çıkıyor;

1.  Bağlamsal düşünmek
2. Anahtar kelimelerle (keyword’lü) konuşmak

‘Bağlamsal düşünme‘yi ‘kelimelerin akla ilk anda gelen anlamından daha fazlasını düşünmek, başka şeylerle bağlantı kurmak’ şeklinde tanımlayabilirim.

Yani çöp konteyneri dediğimde aklıma sadece çöp atılan kübik bir demir parçası gelmiyor. Geri dönüşüm işçileri, her gece yarısı acı fren sesiyle gelen çöp arabası, kediler ve daha bir çok şeyi aynı kelime altında görüyorum. Hal böyle olunca kelimeler ağzımdan çıkarken spiraller çiziyor.

Hele bir de karşı tarafın kavramlarıyla benim kavramlarımın farklı olduğunu düşündüysem, olay daha da karmaşık bir hal alıyor.

Bağlam: Herhangi bir olguda olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü veya bağlantısı. Kontekst.

Anahtar kelimelerle konuşmak ise ‘bir iki kelime söylediğimde karşımdaki kişinin beynimden geçenleri anlamasını beklemek’ demek. Bir nevi leb demeden nohutu anlama durumu.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

Her şeyi kullanıcı kılavuzu berraklığında açıklamayı gereksiz görüyorum. Karşımdaki kişinin böyle konuşmasını da pek istemiyorum.

Peki nasıl böyle oldum? Sanırım internette yaza yaza bu noktaya geldim. Çünkü yazı yazarken çok fazla kelimeye bağlantı (hem teknik hem anlam açısından) verebiliyorum. Okuyanın da aynı noktada aynı şeyi düşündüğünü veya düşünmesi gerektiğini düşünerek, bir kelimeyi başka bir yazıya bağlıyorum. Galiba biraz fazla düşünüyorum…

Hatta başkalarıyla internet üzerinden konuşurken de bağlantı (link) vererek konuyu genişlettiğimi farkediyorum.

Diğer yandan başkasının yazısını okuduğumda da verilen bağlantında altında ne olduğunu merak ediyor, tıklıyor, en azından bağlantı adresinin ne olduğuna bakıyorum.

Her bilgi, arkasında bir başka bilgiyi saklar. Siz hangisine işaret ediyorsunuz?

En nihayetinde insan kendini karşı tarafa anlatabildiği kadar var. Anlaşılamıyorsam bu öncelikle benim sorunum. Önce kendime bakmam lazım. Bunun yolu da sanırım kısa ve net cümleler kurmaktan geçiyor. Kısa ve net. Her gün blog yazma hedefimin işe yarayacağı noktalardan biri de umarım bu olacak.

Comments

ferda says:

Bu yazı değil. Günlük olmuş bu.

Yazı nedir size göre?

ferda says:

Kişiye katma oranı yüksek, dayanağı olan ve akla her geleni söylemekten uzak olandır. Ben bunları göremedim.

Nazım Hikmet şiir yazmadan ilk önce pek çok denemesini yırtar atarmış. Onların hepsi günlüktü, şiir değildi ki diyor.

Olumlu eleştiri olarak alın lütfen.

Selametle

Ben günlük yazmıyorum ama blog zaten günlük anlamına geliyor. Kişisel yazıların yazılabileceği bir alan.

‘Yazı’larımda değer katmayı önemsiyorum elbette ama bu her yazımın salt bilgi içereceği anlamına da gelmiyor. Herkesin aynı yazıdan çıkaracağı değer de farklı olacaktır. Aklıma her geleni yazsam günde kimbilir kaç tane yazı yazmam gerekir…

Nazım Hikmet ise apayrı bir klasman..

Umarım beğeneceğiniz yazılar da yazarım.

[…] yazılarda istenilen büyük ve tam anlamı vermek kolay değil. Bağlamsal düşünmenin sıkıntısı da bu. Yazarın ne anlattığını anlamak için yine yazarın […]

[…] iyi yazmak için yazmak lazım. Nazım Hikmet gibi denemeleri yırtıp atacak olsak da, Franz Kafka gibi yazdıklarımızı saklasak da, yazmak […]

Leave a Reply